Gelenek nedir ?
İnsan sosyal bir varlık olduğu için daima bir toplulukta yaşamak sureti ile hem neslini devam ettirirken hemde bir arada yakınları ile kültürel bağlarların gelişmesini sağlama şeklide vuku bulmasını görebiliyoruz.
Gelenek, bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar” anlamına gelmektedir.
Geleneğin saygın tutulması, her türlü birikimin korunmasını ve yeni nesillere iletilmesini kolaylaştırmaktadır.
Ancak, eskiden bize ulaşan her şeye kutsal gözüyle bakmak da, geleneğin yararlılığını sürdürerek yenilenmesini engelleyen hususların başında gelmektedir.
Geleneğin kutsallık zırhına bürünerek din gibi algılanması, toplumsal gelişmenin ve sağlıklı değişimin önünü tıkamaktadır.
Geleneğin dinleşmesi, dinin de gelenek haline gelerek, insan hayatına anlam kazandırma işlevini yitirmesi gibi bir sonuç doğurmaktadır.
Bir başka ifadeyle, gelenek din haline geldiği zaman, din etkisiz hale gelmeye başlar. Kur’an, geçmişten bize iletilenlerin sorgusuz sualsiz benimsenmesini eleştirmektedir.
Kur’an’a göre, bir şeyin geçmişte pek çok kimse tarafından benimsenmesi onun doğruluğunun kanıtı olamaz.
Geçmişten bize intikal eden her şeyin mutlaka eleştiri süzgecinden geçirilmesi gerekir.
Tarihte islam Mekkede nazil olurken, Mekkeli müşrikler kendi geleneklerini din haline getirmişlerdi.
Bu sebeble yeni gelen vahiy dinine çok sert tepki verdiler.Çünkü kendi dinleştirdikleri gelenekleri yıkılacağını anlamışlardı.
Bu hususla ilgili yine Hz. İbrahim ile ataları arasında geçen şu diyalog dikkat çekicidir: İbrahim, babasına ve milletine ‘nelere tapıyorsunuz?’ diye sormuştu. Putlara tapıyoruz, onlara bağlanıp duruyoruz’ demişlerdi.
İbrahim, çağırdığınız zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi? demişti. Hayır ama, babalarımızı da bu şekilde ibadet ederken bulduk demişlerdi. Hz. İbrahim, ben sizin gibi inanmıyorum. Ve sizin taptıklarınızdan beriyim dedi.
Kur’ân, geleneğin böyle bir nitelik kazanmasına “ataların dini zihniyeti adını vermekte ve şiddetle eleştirmektedir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Onlara: ‘Allah’ın indirdiğine ve Allah’ın elçisine gelin!’ dendiği zaman: ‘Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter’ derler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler! Ey inananlar! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olduktan sonra, (yoldan) sapanın size bir zararı dokunmaz. Hepinizin dönüşü Allah’adır, O yapmakta olduklarınızı size bildirecektir” (5/104-5).
Gelenek dini ruhuna aykırılık baş gösterdiğinde o zaman gelenek terk edilebilmelidir.
Ancak islam aleminin bir açmazı var. O da Allah Resulunun tebliğ ettiği tevhid ve vahdet dini hayatta çok fazla yaşamamış olmasıdır.
Emevi emiri Muaviye ve oğlu ile saltanata dönüşen ümmetin gercek ilke ve sabiteleri terk edilmek sureti ile uydurma hadis ve ilavelerle yeni bir bozulmuş din hakim kılınmasını görüyoruz.
Böyle bir çakma dinin gölgesinde gelişen kültür ve gelenekte hali ile yamuk olacaktir.
Misal: küçük yaşta kiz çocuklarina cevaz veren fetvalari görüyoruz.Ülkenin güneydoğusunda genc kizlar zorla babasi yaşinda parasi var diye yaşli bir kütükle evlendiriliyor.Sonunda intiharlar ve yıkımlar oluyor.
Yine eski gelenekte erkeklerin kandinlar üzerinde baskici despotluğa varan hakimiyetin yanında istediği zamanda döverek boşayabilmesini görüyoruz.
Hanifilerde süleyman çelebinin yazdiģi petygamberle ilgili methiyeleri bir ibadet formatına çevirerek rant ve sevap kazanma yaninda ölenlere fayda sağlayacağına inanan ilahiyatci hocalari görebiliyoruz.
Bu gibi gelenekler dinin mahsurlu vede caiz değildir.
Geleneği, doğru anlamayı başaramayanlar, onun ağırlığı altında ezilmeye mahkum olurlar.
Halbu ki kur’an bizleri bu konularda uyarıyor;
“Ey Muhammed! Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah’ın doğru yola eriştirdiği kimseler onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir”. (Zümer, 18)
Hz. Peygamber’in “bilim mü’minin yitik malıdır; onu nerede bulursa almalıdır” sözü, Müslümanlar için yol gösterici olmuştur. Müslümanın doğru bilgi konusunda herhangi bir endişesi, kaygısı söz konusu olmamalıdır. Önemli olan, doğru bilginin, bilimin gücüne sahip olmaktır. İşin gerçeği, insanlık tarihinde belirleyici olan da, hep doğru bilgi ve bilim olmuştur.
Bilim çağının insanları helde müslümanları olarak geleneği, dini, kültürü ve tarihi sorgulayarak okumamız çok faydamıza olan bir düşünsel eylemlerin başında gelmektedir.
Mevcut talihimiz ancak bu şekilde iyi yönde değişebilir.
Zeki Celik