Medine Sözleşmesi, Hz Muhammed’in Medine’de huzur ve barış ortamını sağlamak için bütün gruplar arasında 622 yılında düzenlediği bir antlaşmadır. Medine Sözleşmesi’nde Yahudi kabileler bile vardır.
Medine’de tüm gruplar Hz. Muhammed’i önder olarak kabul etmişlerdir. Bunun üzerine Hz. Muhammed(SAV) “ben kul peygamberim, kral peygamber değil” diyerek toplum yönetiminde iktidarcılığa yer olmadığını, “Cemaat ne derse odur” diyerek toplumun tüm karar süreçlerinde olacağını belirtmiş, demokratik-halkçı bir yönetim tarzına işaret etmiştir.
1400 yıl önceden bugüne ne İmparatorluklar, ne Krallıklar, ne Firavunlar, ne Nemrutlar, ne hükümdarlar geldi-geçti ama ne yazık ki Müslüman geçinen devletler ve imparatorluklar bile Hz.Muhammed’in yönetim alanında insanlığa bahşettiği bu sözleşmenin yanından bile geçemediler.
Bugün devlet olarak Avrupa’da birkaç ülkenin Medine Sözleşmesi’ne yakın bir yönetim anlayışıyla yönetildiğini söyleyebiliriz. İslamilik Vakfı tarafından ülkelerin değerlerinin İslami kriterlere ne derece uyduğunu ölçen “İslamilik Endeksi” sıralamasında ilk 44’te nüfusun çoğunluğu Müslüman olan ülkeler yok. İlk beşte Yeni Zellanda, İsveç, Hollanda, İzlanda ve İsviçre yer alıyor. Türkiye 94. Sırada.
Müslüman ülkelerin Hz.Muhammed’in 1400 yıl önce bize sunduğu çoğulcu demokratik yönetim tarzından epey geride olması, içinde bulundukları trajedinin nedenini daha iyi anlatıyor. Hem Müslümanız, hem değiliz! Müslümanız ama Müslümanlıktan bihaberiz! Müslümanız ama hesabımıza geleni yaparız! Müslümanız ama Hz. Muhammed’in kesinlikle karşı çıktığı güçlü güçsüzü ezer! Müslümanız ama çoğunluk azınlığa tahakküm kurar! Müslümanız ama İslam ahlakının esası olan farklı kişiye hoşgörüyü bilmeyiz!
Newyork Şehir Üniversitesi Sosyoloji Öğretim Görevlisi Mücahid Bilici “Hamal Kürt” kitabında “İslami atıf yapmasada, HDP’nin tüzük ve programı, bu topraklara gelmiş en İslami projedir”der. Çok haklı. HDP’nin tüzüğünde yer alan yerellik, yerindenlik, çoğulculuk, katılımcı yönetim anlayışı, karar süreçlerinin alttan yukarıya doğru alınması perspektifi ile iktidarcı-yukardan aşağıya dayatılan yönetim anlayışını reddetmesi ile en ilerici parti. HDP tüzük ve programı aynı zamanda toplumların farklılıklarına rağmen barış ve hoşgörü içinde yan yana, iç içe yaşama tarzı ve bireyin ahlakilik donanımıdır.
Amma velakin HDP’nin en büyük sıkıntısı burada başlıyor; kendi tüzüğünü özümsemesinde, iç işleyişinde ve yönettiği belediyelerde tüzüğünü tam anlamıyla uygulamakta sıkıntılar yaşıyor. Bunun sebebi şudur: Netice itibariyle HDP’liler de Ortadoğulu’lardan oluşuyor. Kısmen bazı yöneticileri Ortadoğululuk anlayışlarını yıkmakta zorlanıyorlar. HDP açısından bunun bir evrilme süreci olduğunu düşünüyorum. Şiddet, baskı ve zor aygıtları içinde büyümüş bireylerin tam demokratik bir zihniyete dönüşmesi bir süreç işidir. Çünkü demokrasi önce zihinlere inşa edilmesi gereken bir olgudur. HDP bunları aştığında Türkiye halkları için motor gücünü en üst seviyeye çıkaracaktır.
İşte Ayhan Bilgen’in 1,5 yıllık Kars Belediye Eşbaşkanlığı’ndaki başarısı; HDP tüzüğünü özümsemesi, tüzüğe uygun olarak halkçı, şeffaf, katılımcı bir yönetim anlayışını pratiğe dökmüş olmasıdır. Bu yönüyle Kars’ta HDP’ye oy veren, vermeyen herkesin Ayhan Bilgen’e sahiplenmesi bundan kaynaklanmaktadır.
Ayhan Bilgen’in olumlu pratik uygulamaları Kars’lılar tarafından o kadar sahiplenildi ki; hükümet diğer HDP’li belediyelerin aksine kayyum atamaya kolay kolay cesaret edemedi. Ancak hükümet HDP’li Ayhan Bilgen’in Kars Belediyeciliği örneği ile bocalamış, “kayyum atasak bir dert, atamasak başka bir dert” sıkışmışlığında kıvranmıştır. Direkt kayyum atasalar bu kadar başarılı Belediye Başkanı’nı görevden almaktan, Kars halkından ve oradaki kendi seçmenlerinden tepki alacaklar. Atamasalar Kars’taki halkçı, katılımcı, şeffaf yönetim modeli yavaş yavaş tüm Türkiye’ye duyulacak, böylece iktidarın yolsuzluğa bulaşmış, yukardan dikte eden, üretemeyen iktidarcılık modeli hızlıca tükenecekti.
Onun için Ayhan Bilgen “bizim dışımızda yargının soruşturması nedeniyle tutuklandı, bizim görevden alınma ile bir ilgimiz” yok dedirtmek için Ayhan Bilgen’e suç ürettiler. Suç bulamadılar ki Ayhan Bilgen’i daha önce beraat ettiği ve Anayasa Mahkemesi’nde tazminat kazandığı davadan tekrar tutuklattırdılar. Ayhan Bilgen’in “tutuklama kararını yüzümüze okuyan hakimin bunun hukuksuz bir tutuklama olduğunu açıkça belirtti” demesi, hakimin bunu açıklama yapma hissetme zorunluluğu manidardır.
Ancak hükümetin şunu bilmesi gerekiyor ki; HDP’nin Ayhan Bilgen ile başardığı Kars’ın rol model yönetim anlayışı tüm Türkiye’ye yayılmıştır. Ok yaydan çıkmıştır. Kars’ta 1,5 yılda pratiğe geçirilen katılımcı, şeffat, yerindenlik üzerine yönetim anlayışı, iktidarcı ve tahakkümcü anlayışı yok edecek tohumu ekmiştir.
Ey hükümet, size geçmiş olsun!