Eşinden habersiz evi satan kocaya Yargıtay’dan kötü haber
Yargıtay, erkeğin kendi adına kayıtlı taşınmazı eşinin haberi olmadan satılmasını boşanma sebebi saydı. Yüksek mahkeme, “güven sarsıcı” olarak nitelendirdiği bu durum karşısında mağdur kadına manevi tazminat ödenmesi gerektiğine de hükmetti.
Çeyrek asırdan fazla bir süredir evli olan çiftin arası, kocanın evini, ilk evliliğinden olan oğluna ev almasıyla açıldı. Aile Mahkemesi’nde boşanma davası açıldı. Dava açan koca, önceki evliliğinden olan oğluna ev almasıyla eşinin de kendi adına daire istediğini, almayınca da eşinin evi terk ettiğini ileri sürdü.
Koca, eşini geri dönmesi için noterden ihtar çekti ve eşine para gönderdi, ancak kadın evine dönmedi.
Kadın ise iddiaları yalanlayarak evi terke zorlayanın kocası olduğunu, bağımsız konut temin etmediği gibi eve dön ihtarını da bağımsız olmayan bu konuta yaptığını söyledi. Kadın, kocasından 100 bin lira tazminat talep etti.
Mahkeme, kocanın boşanma davasının kabulüne hükmedince kadın, kararı Bölge Adliye Mahkemesi’ne (BAM) taşıdı. İstinaf kararında, “Erkeğin kendi adına kayıtlı taşınmazı eşinin görüşünü almadan sattığı anlaşıldığından bu vakıanın davacı erkeğe kusur olarak yüklenmesinin gerektiğini, bu durumda boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-davalı erkeğin tam kusurlu olduğu belirtilerek gerekçenin düzeltilmesine karar verilmiştir” ifadelerini kullandı.
DOSYA TEMYİZ MAHKEMESİNDE
Dava dosyası Yargıtay’a geldi. Dosyayı değerlendiren Yargıtay da emsal bir karara imza attı. Yargıtay’ın kararında şu ifadeler yer aldı:
“Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yukarıda da belirtildiği üzere; erkeğe ‘kendi adına kayıtlı taşınmazı eşinin görüşünü almadan sattığı’ vakıasının kusur olarak yüklenildiği, kadından habersiz yapılan bu eylemin ekonomik anlamda güven sarsıcı davranış niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu kusurun kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. 4721 sayılı Kanun’un 174 üncü maddesinin ikinci fıkrası şartları kadın yararına oluşmuştur. Hal böyle iken Bölge Adliye Mahkemesince kadının yararına uygun miktarda manevî tazminat hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile manevî tazminatın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”