Din, ilahi yaşam sistemidir.
Bilim, insani çaba ve gayretle elde edilen icat/buluş/keşiftir…
Din, Allah tarafından elçileri vasıtası ile insanlara bildirilmek için inen bu dünya hayatını insan onuruna yakışır şekilde ki bir yaşamı inşa konusunda ilke ve yol gösterici emirlerin bütünü kapsayan metin (kur’an) dır.
Bilim, evrenin ve olayların bir kısmını ele alarak “deneye dayanan” yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgidir.
Bilim sabit değil, bilakis değişgenlik gösteren bir yanının olması bilinen durumdur.
İslami literatürde ise; Allah’ın sanatını anlamaya ve tanımaya çalışmak için yapılan bir çabadır.
Başka bir deyişle eşyanın yani varlığın üzerinde ki perdeyi kaldırıp varlığın içinde ki sırları, yasaları ve hakikati keşfetmektir diyebiliriz.
Bu sebeble; ilim, hikmet ve bilinçten yoksun bir müslümanlıkta asla hiç bir hayır yoktur.
İlim bilimi kapsayabilir.
Fakat bilim ilimi kapsayamaz.
Dünyayı, evreni ve helede insan anatomisini iyi tanıyıp anlamak istiyorsak; bioloji,tıp, noroloji, fizik, kimya, felsefe, matematik, astraloji ve arkoloji gibi bilim dallalarını bilmemiz gerekmektedir.
Müslümanların bilimi küçümsemesi asla kabul edilemez bir durumdur.
16.asra kadar müslümalar din ile bilimi bir arada götürebilenlerdi.
17.yüz yıldan sonraları ise bir kopuş ve gerileme baş gösterdiğini görüyoruz.
Eskide dedelerimizin bu konuda hataları olmadı değil, elbette oldu…
Ve bunun bedelinide ağır ödediler.
Kız çocuklarını okutmayarak geri planda kalsınlar ne olacak sanki dediler.
Bu seferde hanımını doktora götürdüğünde bayan doktor aramaya başladılar.
Aslında din ile bilim çatışması bize batıdan ithal edildi.
Romada kilise Galileoyu dünya dönüyor dediği için idam fermanı çıkardılar.
Daha sonra Fransız ihtilali ile tamamen kilise ile bilim adamları arasında ki din bilim çatışması sonucu büyük bir kopuş yaşandı.
Kilisenin temsil ettiği hıristiyanlık dini artık kamusal alandan soyutlanarak sadece kiliseye hapsedildi.
Bu ayrışma çığ gibi bütün dünyanın her tarafına ihrac edilmiştir sonraları.
Din/bilim çatışması hem ateist ideoloji sahiplerinin işine yararken hemde kendilerini dindar olarak niteliyen bilgisiz ve yobaz kimselerin işine yaramaktadır.
Osmanlının tasviyesi ile yeni kurulan Cumhuriyette aynen dini sadece insanların vicdan ve camilere mahsus bir durum olarak karara bağladı.
Dindar olduğunu söyleyen halk malesef bilgiye ve kültüre sahip değillerdi o günlerde.
Bilimi ve beşeri aklı temsil edenler modern/çağdaş laik kesim insanlar hayatın doğal yaşamında ruhi boşluklar yaşmaya başlayınca dinin insan hayatında ki yerini fark eder olundu.
Çünkü bilim tek belirleyici kaynak olmamalı
Halbu ki islam dini daha kapsamlıdır.
Hatalı olan aslında mevcut temsil edenlerdedir.
Gündelik hayatımızın akışında ve çok aldığımız kararlarda bilim yoktur.
İnsan hayatının kıymetli ve de değerli olduğunu bilim değil, ahlaki ve din belirliyor.
Her kisi aslında etle tırnak gibi ayrılmaz ikilidir.
Aslında bu bakış yeni bir medeniyetin temel taşıdır.
Malesef mevcut dünyada ki hakim sistem ve güçler dini hayatta olmasını istemiyorlar.
Sadece bilim ve akıl ile (sekülerizm) olsun diyorlar.
Bu günkü dünyada; bilim ve bilgi şeytanın elinde bir silah gibi kullanılarak ahlaklı ve imanlı bilim insanlarının yaşamasına müsade edilmiyor.
En son örneği İran’da ki bir fizik profösörü yabancı devletin ajanlarınca katledilmesi.
Yine bu ülkede bir çok bilim insanları suikastle yok edilmesi.
Geçmişte Nazi Almanyasında Naziler fizik ve kimyada çok önde idiler.
Ancak bu bilimi ve bilgiyi yahudi çocuklarını topluca katletmede kullanmaları neticesi vicdanen ölü olan gercek yüzlerini dünyaya yansıtmış oldular.
Japonya ya atılan atom bombası abd’nin eylemi olarak aynı zihniyetin bir ürünü olduğunun göstergesi değil mi ?
Sonuç; batılı insanı tarif edecek olursak, bilgili ve karnı tok fakat ruhunu şeytana satmış yalnız adam demek mümkündür.
Zeki Celik