AKP iddia ediyor: “Türkiye hiç olmadığı kadar güçlü. Ekonomi adeta şaha kalkmış. Her alanda çağ atladık……..” diyorlar da diyorlar!
Acaba öyle mi? Bunun doğru mu veya yanlış mı olduğunu anlamak için spekülasyonlardan uzak bilimsel verilere bakarsınız?
Bilimsel verilere geçmeden önce en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. AKP’nin ekonomi politikası şuna benziyor: Bir babanın çok malı-mülkü var. Biraz da borcu var. Baba malına mülküne kıyamıyor, idare etmeye çalışıyor. Baba vefat ediyor. Evlat “rahmetli babam bilmiyordu, hele şu dairemizi satalım, köydeki tarlamızın bir kısmını satalım, bak paramız çoğaldı, babamın borcunu da ödedim, lüks bir arabada aldım. Kaliteli de yaşıyorum” diyor. Bu evladın gideceği yer tükeniştir, uçurumdur.
Maalesef AKP hazırı tüketerek Türkiye’yi bir tükenişe götürdü. Bilimsel verilerle analiz yaparsak:
2002 de AKP iktidara gelirken Türkiye’nin dış borcu 129 milyar dolardı. Bugün itibariyle dış borcumuz 433 milyar dolar. AKP dış borcu 304 milyar dolar artırmış.
1923’den AKP’nin iktidara geldiği yıl olan 2002’ye kadar ki tüm hükümetler tarafından özelleştirilen devlet malı miktarı 8 milyar dolar; sadece AKP iktidarında 62 milyar dolar özelleştirme gerçekleştirilmiş. Bunun 23 milyar doları ile IMF borcunu ödemişler. Yani çalışıp-kazanıp IMF borcunu ödemediler, babanın malını satarak ödediler. IMF’den borç almayız dediler ama dış borcu 304 milyar dolar artırdılar. Yani IMF borcunu ödedik dedikleri kelime oyunları!
“Petkim, Türk Telekom, Tekel İçki ve Tekel Sigara’yı ise yabancılar aldı. Borsaya açılan Halkbank, Emlak Konut, THY ve Aselsan’da da yabancı payı büyük oldu.
Yalnızca kamu değil, en başında özel sektöre ait bankalar olmak üzere birçok kurum da yurt dışına satıldı. Türkiye’de 2002 sonrasında kâr oranıyla olmasa da artan kredi hacmiyle kârlılığı artan ve süreklilik arz eden bankacılık sektörü büyük ölçüde yabancıların mülkiyetine geçti.
Günlük hayatımızda kullandığımız birçok markanın kısmen veya tamamen sahibi de yabancı yatırımcılar. Beymen, Yemek Sepeti, Yörsan, Namet, MNG Kargo, Mutlu Akü, Peyman, Eczacıbaşı, Sırma Su, Baymak, Erikli Su, Penti, İdaş, Koton, Kamil Koç, Vodafone, Aras Kargo…” (Uluslararası finans uzmanı Murat Kubilay, GazeteDuvar, 3 Temmuz 2020)
Bunun yanında 2016 yılında aralarında Ziraat Bankası, Halkbank, THY, Botaş, TPAO, Eti Maden İşletmeleri, Posta Telgraf Kurumu, BIST, Çay İşletmeleri, TÜRKSAT gibi ve daha onlarca kurum Türkiye Varlık Fonu’na aktarıldı. Ekonomist Uğur Gürses’e göre bu kuruluşların Varlık Fonu’na aktarılma sebebi şuydu: “Dışardan borç alınırken bunları garanti göstermek, bir de bu varlıkları kamu denetiminden çıkarmaktı.” Şeffaf bir hükümet denetimden niye korkar?
Türkiye Varlık Fonu’nun 2017’de 37 milyar dolar olan borcu 2018’de 75 milyar 404 milyon dolara yükseldi.
Merkez Bankası’nın zor günler için kenarda tutulan, genelde harcanmayan ihtiyat akçelerinin eridiği söyleniyor.
Son 18 yılda yaklaşık 812 milyar dolarlık mal açığı, yani dış ticaret açığı vermişiz. Yani çok ithal etmişiz, ithala göre az üretip ihraç etmişiz. (Uluslararası Finans Uzmanı Dr. Murat Kubilay, GazeteDuvar, 3 Temmuz 2020) Cari açıkta da Cumhuriyet tarihinin rekoru kırılmış.
Vatandaş ne alemdedir derseniz? 2002 de vatandaşların bankalara borcu 6,6 milyar TL(6,6 katrilyon TL); 2019 itibariyle vatandaşların bankalara borcu 521 milyar TL(521 katrilyon TL). İstihdam olamayınca vatandaş bankalara yönelmiş ve vatandaş nerdeyse 70 kat daha bankalara borçlanmış. 2002’de 8 milyon icralık dosya varken; bugün itibariyle 20 milyon icralık dosya var.
İşsizlik konusu. İktisatçı Mahfi Eğilmez 13 Haziran 2020 tarihli yazısında TÜİK’in pembe tabloları ile değil de, gerçek geniş işsizliği bilimsel verilerle ortaya koymuş. Ve bugün itibariyle gerçek işsizlik rakamımız % 23,1 ile Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmış. Bunu çevremizden, sokağın havasından gözlemlemek mümkün. Bunun için ekonomi prefesörü olmaya gerek yok. İktidar bu yıl da ekonomik olarak büyüdük diyor ya; madem ki büyüyoruz, istihdam niye yok!?
Mart 2020 itibarıyla Türkiye’de bankalardaki TL milyoneri yerli mudi sayısı 220 bin. Toplam mevduatları ise 1,443 milyar TL. Yani mevduatlar sıradan vatandaşın değil; 220 bin zengin vatandaşınmış. Vatandaş fakirleştikçe parasına para katan azınlık çoğalıyor! Para belli yerlerde toplanıyor. 81 milyonluk ülkede 220 bin kişilik mutlu azınlığımız var. Zengin ile fakir arasındaki uçurum derinleşiyor.
“Efendim, bu iktidar döneminde araba sayısı çoğaldı, alışveriş merkezleri artık her yerde var” diyorlar. Olur tabi. Kapitalizm harıl harıl teknoloji üretiyor. Arabasını sana satacak hem de faiziyle. Alışveriş merkezlerinde mallarını pazarlayacak. Araç sayısı AKP’den önce de artan teknolojik gelişime göre yıllar içinde artış gösteriyordu. 1960’da Türkiye’de araç sayısı mesala 10 bin ise 1980 de 30 bindir. Bu araç sayısının fazlalığı iktidarların başarısı değildir.
Kriter şudur: Arabaya yakıt alma alım gücünüz nasıl? Bir asgari ücret ile 20 yıl önce kaç kilo et alabiliyordunuz, bugün kaç kilo et alabiliyorsunuz?
1975’te çiftçi bir kilo buğdayla 1.07 litre mazot alıyordu; bugün 4 kilo buğday satacak ki 1 litre mazot alabilecek. Bu ne demektir: Çiftçi 4 kat yoksullaştı.
Velhasıl denizi bitirdiler. Şimdi de vatandaşa IBAN gönderiyorlar, vergileri artırıyorlar, meraya çıkan hayvanlardan hayvan başı mera parası alıyorlar, açıktan para basıyorlar….
İktisat Prefesörü Fikret Başkaya “Paradigmanın İflası” kitabında şöyle diyordu: “Siz bir ülkenin milli gelirini ormanlarını satarak da artırabilirsiniz ama ülkenin geleceğini yok edersiniz.”